29 Mart 2015 Pazar

YARIM KALAN HİKÂYE: TAMO DALEKO VO VELEZKO

Yazan: Kadri Bahar
Twitter: @kadrijamusoski

Yıllardır, köyümüz ve köyümüzün insanları hakkında yazmayı istedim ama her defasında başlayıp bıraktım sonunu getiremedim hatta dürüst olmak gerekirse başlangıçlar bile pek olmadı. Bu sefer bi’şekilde başlayıp sonunu getirmeye çalışacağım. Sanırım 3 ya da 4 yaşlarındaydım, ilk defa ailedeki abi, abla, kardeş, kuzen olmadan tek başıma heybetli bahçe kapısından dışarı adım attığımda... Evimizin karşısındaki zeytinliğin bulunduğu arsa o zamanki bakış açımla stadyum kadar büyüktü. Stadyumla kıyaslamamın, futbol manyaklığından ileri geldiği kesindi. Çünkü o yaşta tek yaptığım şey top tekmelekti. Her neyse yazmak istediğim konu futbol değil deyip buraya uhdemi bırakıyorum.

GÖÇMEN & OVDEŞNİ
Mahalle, arkadaş, kavga, küfür ile o günlerde tanıştım. Hayata ve dünyaya 'Merhaba' demek için güzel bir gündü ve evet hayatıma güzel bi' giriş olmuştu. Babaannem ve anneannemin bana seslendiklerinde diğer çocukların bu yaşlı insanların ne dediğini anlamadığını da öğrendim. Nedeni üstüne düşündüğümü ama cevap bulamadığımı da hatırlıyorum. Keza sokaktan resmen sökülerek eve alındığımda bunu anneme sormuştum. Annem sanırım neyi sormak istediğimi tam olarak anlamadığı için beni cevapsız bırakmıştı mecbur cevabın peşine kendim düştüm. Gel zaman git zaman bunun bizim ‘’Göçmen’’ diğer çocukların ‘’Ovdeşni (Yerli)’’ olması ile ilgili olduğunu öğrendim.
Biz göçmen, onlar ovdeşni, biz Yugoslav, onlar yine ovdeşni, biz Makedon olduk onlar hala daha ovdeşni falan derken, sevgili dedem -ki 9 yaşıma geldiğimde kendisinin Partizan saflarında savaştığını öğrendim bizim göç ettiğimiz bir köyümüzün olduğunu ve o köyün adının da Vranofça olduğunu- bana kısaca anlattı. Bu arada belirtmek isterim ki Türkiye’ye göç edildikten sonra değiştirilmek zorunda kalınan kişi adları olduğu gibi köyün adı da Vranofça olarak Türkçe’ye evrilmiş. Köyün resmi adı Gorno Vranovci (Vranovtsi şeklinde söyleniyor). Bu yazıda da köyden Vranofça olarak bahsedeceğim.

MAKEDONYA'DAKİ PARTİZAN ÜSSÜ
Zaman içerisinde kimiz, neyiz, neciyiz soruları ile meşgul olduktan sonra köy ve ahalisi aidiyetin en merkez noktasına oturmuş oldu. Serde Yugoslavcılık da olunca, köy mana olarak sadece ‘’ailemin göç ettiği yer’’in ötesine geçti ve orada kaldı.
Jakupica (Yakupitsa) Dağı'nın eteklerindeki bu dağ köyü 2. Dünya Savaşı’nda Yugoslavya’da Nazi işgaline karşı direniş başlatan Partizan hareketinin Makedonya’daki merkez üslerinden biriydi; belki de en önemlisiydi. Üsküp’e yakın olan ve baskınlara karşı korunaklı olan bu dağ köyünün tek bir giriş-çıkışı vardır. Bu sebeple savunması, güvenliğinin sağlanması çok kolaydır. Partizanlar da konumundan ve ahalinin de Partizan hareketine yakınlığından köyü kendilerine üs yapmışlardı.
NOVA MAKEDONIJA GAZETESİ'NİN İLK BASILDIĞI YER
Nazi işgalinden kurtuluşa kadar bu köyde kalan Partizanlar Makedonya’nın farklı yerlerinde kurup köye taşıdıkları Makedonya Komünist Partisi Merkez Komitesi (Sentral Komitet na Komunisticka Partija Makedonija), ASNOM (Antifašističko Sobranie za Narodno Osloboduvanje na Makedonija-Makedonya Anti-faşist Halk Kurtuluş Konseyi), istihbarat servisi olan OZNA (Oddelenye za Zaştitana Narodot) gibi kurumlarını işgal sonrası Üsküp’te toplamışlardı. Yine Makedonya’nın en eski gazetesi olan Nova Makedonija gazetesinin ilk sayısı bu köyde 29 Kasım 1944’te basılıyor. Bugünkü Makedonya Cumhuriyeti’ndeki milliyetçilerin pek hoşlanmadıkları bir durum olarak bu gazete çağdaş Makedonca'nın ilk yazılı evrağı olarak kabul edilir. 70 yıldır ayakta olan bu gazetenin  çalışanları her yıl 29 kasımda köye gelerek, gazetenin basıldığı matbaa makinesinin bulunduğu müze evi ziyaret etmekteler.


İKİ AİLE HARİÇ TAMAMI TÜRKİYE'YE GÖÇ ETTİ
Köyün tamamının (iki aile hariç) Türkiye’ye göç ettiği bu köyde şu an ayakta kalan bu evler müzeye çevrilmiş. İlk etapta yedi ev müzeye dönüştürülmüşken, zamanla köyde bu evlere sahip çıkacak insan ve devlet kurumu olmayınca sayı üçe kadar gerilemiş (Son durum hakkında gün itibari ile bilgim yok). Bu müze evlerden birinde savaş zamanı şöyle bir olay yaşanıyor. Bu kısmı babaannesi için yazdığı ve her okuduğumda hüzünlenmeme engel olamadığım ekşi sözlükten İtaatsiz’e bırakıyorum (paylaştığım kısım yazının içinden bir paragrafı kapsıyor yazının tamamını okumanızı tavsiye ederim*).
’’...40'lar. Yugoslavya’da Partizanlar savaşıyor. Köyümüz dağ köyü. Partizanlar bizim eve karargah kurmuş. Büyükannem partizanların getirdiği şeker ve un ile onlara baklava yapıyor. Bir gün bir bayrak getiriyorlar, yırtılmış. ’’Diker misin ?’’ diyorlar, dikiyor. O bayrak hala şimdi ‘’Komünist Parti Hatıra Müzesi’’ olan evimizde duruyor. Üzerinde ‘’Dünyanın Bütün İşçileri Birleşin’’ yazıyor. Büyükannem okuma yazma bilmiyor. Ama işte ‘’işçileri iplikle birleştiriyor’’....’’
SAVAŞ SONRASI EĞİTİM SEFERBERLİĞİ...
Aynı evin misafirleri arasında çok önemli kişiler de mevcut, Tito’nun ölümünün hemen ardından kısa süre Yugoslavya’nın başına geçen Lazar Kolişevski ve Partizan generallerinden Cvetko Uzunovski de savaş döneminde bu evde kalıyorlar.
Savaş sonrası tüm Yugoslavya genelinde olduğu gibi Makedonya ve Vranofça’da da eğitim seferberliği başlatılmış. Daha 40’lı 50’li yıllarda 8 yıllık eğitim zorunlu. Ortaokul diyebileceğimiz sınıflarda okuyan çocuklar akşamları okuma yazma bilmeyenlerin evlerinde öğretmenlik yapmaya başlıyorlar. Eğitime gerçek anlamda büyük önem veriliyor, kız çocuklarını okula göndermeme gibi kimsenin bir lüksü yok. Hatta ve hatta babası köyden uzakta tarlalarda çalıştığı için eşek sırtında ona yemek götürmek için evden yola çıkan Mina bile okul önünden geçerken yüzü gözükmesin diye kendisini eşeğin üzerine eğilerek saklamak zorunda. Aksi halde öğretmen okula gelmek yerine babaya yemek götüren küçük Mina’yı da derse almaktadır ve aileye bu konuda ciddi uyarıda bulunmaktadır. Baba aç kalabilir ama çocuklar eğitimsiz kalmamalıdır, nitekimde o köyde yaşadıkları zaman süresince eğitimsiz kalmıyorlar. Kim bilir belki de yıllar sonra başka başka ülkelerde sosyal hayata kolaylıkla entegre olabilmelerindeki sebeplerden biri de belki o tavizsiz eğitim sistemidir.
HER HAFTA 1 AİLE TÜRKİYE'YE...
Yeni yönetim sistemi, savaş sonrası her alanda kalkınma planlamaları ile ülke yeniden şekil almaya başlamışken dünya siyaseti içerisinde sorunlar, ittifaklarla 40'lar geçer gider. 50'lere geçiş ile beraber Yugoslavya ve Türkiye arasında önemli bir anlaşma yapılır. Tito’nun Türkiye ziyaretini gerçekleştirdiği 1953 senesinde iki ülke arasında imzalanan ‘’Serbest Göç Anlaşması’’ ile on binlerce ailenin topyekün hayatını değiştiren olaylar dizisi bu köyü de, insanlarını da teğet geçmez.
(Büyüklerin anlatımı ile) İlk kafile olan beş aile 4 nisan 1955’te sabah 8:00 itibari ile korkunç yağmur altında dört saat boyunca yaya olarak Türkiye’ye göç etmek için trene binecekleri Titov Veles’e (Bugün şehrin ismi Veles olarak değiştirildi) varırlar. Bir yıl boyunca her hafta bir aile şeklinde 1956’da köyün büyük çoğunluğu Türkiye’ye göç eder. Göç etmemeye kararlı 10-15 aile köyde kalır. Issızlık ve daha da artan yoksulluğa dayanamazlar ve yola düşerler. Göç, 1960’ların ortasına kadar sürer ve 2 aile hariç tamamlanır.
TÜRKİYE'DEN, ALMANYA'YA... İKİNCİ GÖÇ...
Kırklareli, İstanbul, Bursa gibi şehirlerden sonra İzmir’e gelinir. Şemikler, Nergis (Yeni Mahalle), Demirköprü, Dedebaşı, Çiğli (Çinliya), Maltepe (Kongo) artık Vranofçalılar’ın yeni yerleşimleri olur. Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra Pa sudbina nas ne od nese vo dalesna Germanija... 1961’de Almanya’ya Türkiye çapında bir göç başlar. Türkiye’den Almanya’ya giden işçi kafileleri arasında Vranofçalılar da vardır. Sırada yeni ülke Almanya ve bugünler...
Belki bundan sonrasına başka birileri devam etmek ister. Yazıyı okuyup eksikleri ya da yanlışları olduğunu düşünenler paylaşımda bulunurlarsa kendi adıma çok mutlu olurum. Son olarak şunu eklemek isterim. Makedonya’nın büyük sanatçısı Vaska İlieva bir Almanya ziyaretinde tesadüfen Vranofçalılar ile tanışır ve hikayelerini dinler ve bu insanlar için bir şarkı yazar. Şarkıyı aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz.

 

Şarkının Türkçe tercümesi için;
http://www.balkanskidom.com/showpost.php?p=7084&postcount=18

*itaatsizin yazısının tamamı;
https://eksisozluk.com/entry/16308132

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder